ZİNA SEBEBİYLE BOŞANMA

A- ZİNA KAVRAMI VE ŞARTLARI

1. ZİNA KAVRAMI

Zina, evlilik birliği devam ederken erkeğin karısından başka bir kadınla ya da kadının kocasından başka bir erkekle isteyerek cinsel ilişkiye girmesidir1. Bu nedenle, zina sebebine dayanarak boşanma davası açılabilmesi için, mevcut ve devam eden bir evlilik ilişkisinin bulunması, eşlerden birinin karşı cinsten üçüncü bir kişiyle cinsel ilişkide bulunması ve zina eden eşin kusurlu olması gerekir2.

TMK m.161’ de düzenlenen zina, kusura dayalı, mutlak ve özel bir boşanma sebebidir3. Özel boşanma sebepleri, yasada öngörülen belirli ve özel sebebin gerçekleşmesi halinde evliliğin sona erdirilmesi sonucunu doğurmaktadır. Özel boşanma sebepleri; zina, hayata kast ve pek kötü veya onur kırıcı davranış, küçük düşürücü suç işleme ve haysiyetsiz hayat sürme, terk, akıl hastalığıdır.

Mutlak boşanma sebebi, kanunda açıkça düzenlenen ve gerçekleştiği takdirde hâkimin ayrıca evliliğin çekilmez hâle gelip gelmediğini araştırmasına gerek kalmaksızın boşanmaya hükmedebileceği sebeplerdir4. Yargıtay 2. H.D. 2022/140 E. , 2022/1900 K. 01.03.2022 tarihli kararında konuya ilişkin olarak; Zina, mutlak boşanma sebebidir. Zina vakıasının gerçekleşmesi halinde boşanma sebebi gerçekleşmiş sayılır. Zina, olmadığı takdirde evlilik birliğinin temelinden sarsılması hukuki sebebine kademeli olarak dayanılmış ise, zinanın ispatlanması halinde, bu sebeple boşanma kararı verilmesi gerekir. Böyle bir durumda artık genel boşanma sebebinin şartlarının gerçekleşip gerçekleşmediğine bakılmaz ve bununla ilgili ayrıca bir hüküm oluşturulması da gerekmez5.

Zinanın boşanma sebebi olması için, kadın veya erkeğin bir defa evlilik dışı üçüncü bir kişiyle cinsi münasebette bulunması yeterlidir. Yürürlükteki (5237 sayılı Türk Ceza Kanunu) hukuk sistemimizde, evlilik dışı cinsel münasebetin gerçekleşmesi boşanma için yeterli sayılmakta olup, zina ayrıca suç olarak düzenlenmemiştir. Buna karşılık, 765 sayılı Türk Ceza Kanunu döneminde zina, suç olarak düzenlenmiş ve 440–444. maddeler arasında yer almıştır6. Zina suçu, kişisel onur ve şerefin zedelenmesinden ziyade, evlilik birliğinin saygınlığını ve samimiyetini korumak için eşlerin birbirlerine karşı olan sadakat yükümlülüğünün ihlali olarak kabul edilmiştir ve buna karşı cezai yaptırım öngörülmüştür. eTCK m.440 hükmünde zina eden evli kadına üç aydan otuz aya kadar hapis cezası verileceği hükme bağlanmıştı. Aynı şekilde,  eTCK m.441 hükmünde ise karısıyla beraber oturduğu evde ya da herkesçe bilinebilecek şekilde başka bir yerde bir kadınla karı-koca gibi yaşayan koca hakkında üç aydan otuz aya kadar hapis cezası verileceği hükme bağlanmıştır.

eTCK m.440 ve m.441 birlikte değerlendirdiğinde evli kadının kocasından başka bir erkekle bir kez cinsel ilişkide bulunmasının zina suçunun oluşması için yeterli iken evli erkeğin zina suçu işlemiş sayılması için başka bir kadınla karısıyla beraber oturduğu ya da herkesçe bilinebilecek bir yerde karı koca hayatı yaşaması gerekmekteydi. Bu durumda eTCK ’nın kadın ve erkeğin zina suçunun oluşmasını farklı koşullara bağladığı anlaşılmaktadır.

Anayasa Mahkemesi, 23.09.1996 tarihli 1996/15 E. ve 1996/34 K. sayılı kararı ile, 27.12.1996 tarihli ve 22860 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan eTCK m. 441’in erkek eşe ilişkin hükmünü iptal etmiştir7. Mahkeme, erkek eşin zina suçunu işlemiş sayılabilmesi için kadın eşten farklı olarak bazı nitelikli şartların aranmasının, bu farklılığın kadın-erkek eşitliğini ihlal ettiği gerekçesiyle iptal kararı vermiştir. Anayasa Mahkemesi, doğacak hukuki boşluğun kamu düzenini tehdit edebileceğini belirterek, iptal kararının yayımı tarihinden bir yıl sonra yürürlüğe girmesine karar vermiştir.

Anayasa Mahkemesi, 1998/3 E. ve 1998/28 K. 23.06.1998 tarihli kararıyla, kadının zina suçunu düzenleyen eTCK m. 440 hükmünü iptal etmiş ve bu karar, 13.03.1999 tarihli 23638 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır8. Kararda, erkek eş için zinanın suç olmaktan çıkarılmasına karşın, kadın için suç olmaya devam etmesinin, Anayasa’nın 10. maddesinde yer alan eşitlik ilkesine aykırı olduğu vurgulanmıştır. Böylece, kadının zinası da suç olmaktan çıkarılmıştır. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda ise zinaya suç olarak yer verilmemiştir. Bu nedenle, zina artık ceza hukuku kapsamında bir suç olarak değerlendirilmemekle birlikte, özel, kusura dayalı ve mutlak bir boşanma sebebi olarak hukuk sistemimizde varlığını sürdürmektedir9.

Zinanın düzenlendiği TMK m.161 hükmü uyarınca; Eşlerden biri zina ederse, diğer eş boşanma davası açabilir. Davaya hakkı olan eşin boşanma sebebini öğrenmesinden başlayarak altı ay ve her hâlde zina eyleminin üzerinden beş yıl geçmekle dava hakkı düşer. Affeden tarafın dava hakkı yoktur.

2. ZİNANIN ŞARTLARI

2.1. Evlilik Birliği

Eşin zina sebebiyle boşanma davası açabilmesi için öncelikle taraflar arasında hukuken geçerli bir evlilik ilişkisinin kurulmuş olması ve hukuken geçerli olarak kurulan bu evliliğin halen devam ediyor olması şarttır. Evlilikten önce ya da evlilik sona erdikten sonra taraflardan birinin karşı cinsten biriyle cinsel ilişkide bulunması zina olarak kabul edilmez10. Ancak, evlilik öncesinde yaşanan böyle bir ilişkinin evlilik devam ederken diğer eş tarafından öğrenilmesi ve bu durumun ortak hayatı sürdürmeyi imkânsız hâle getirmesi hâlinde, gerekli şartların oluşması durumunda TMK m.166’da yer alan genel boşanma sebebine dayanılarak boşanma davası açılabilir. TMK m.170 uyarınca hâkim tarafından ayrılık kararı verilse bile, evlilik birliği sona ermediği için eşler arasındaki sadakat yükümlülüğü devam eder11.

Evlenme işleminin gerçekleşmiş olmasına rağmen eşler arasındaki ortak hayatın tam olarak kurulmaması, cinsel sadakat yükümlülüğünü ihlal etme hakkını vermez. Dolayısıyla fiili birleşmenin tam olarak gerçekleşemediği bu gibi durumlarda da eşler arasındaki cinsel sadakat yükümlülüğü devam edecek ve bu yükümlülüğün zina fiili ile ihlali hâlinde zina sebebine dayalı boşanma davası açılabilecektir.

Aynı cinsten kişilerin evlenmesi, evlenme töreninin yetkili evlendirme memuru önünde yapılmaması veya tarafların aynı anda memur huzurunda hazır bulunmaması gibi durumlar yok hükmünde evlilik olarak değerlendirilir. Yok hükmünde sayılan bu evliliklerde, evlilik birliği hiç doğmamış kabul edildiğinden, zina da söz konusu olmaz12. Buna karşılık batıl bir evlilik hakim kararıyla sona erebilir. Bu nedenle evlenmenin gerçekleşmesinden butlan kararının kesinleşmesine kadar olan sürede eşlerden birinin evlilik dışı cinsi münasebette bulunması durumunda zinanın varlığı kabul edilir13.

2.2.CİNSEL İLİŞKİ

Zina sebebine dayalı olarak boşanma davası açılabilmesi için, eşlerden birinin, evlilik birliği devam ederken eşi dışında üçüncü bir kişiyle cinsel ilişkide bulunması gerekir14. Bu koşul objektif unsur olup evli bir erkeğin karısından başka bir kadınla veya kadının kocasından başka bir erkekle cinsel ilişki yaşaması zina olarak kabul edilir.

TMK m. 161’de eşlerden birinin zina yapması durumunda diğer eşin boşanma davası açma hakkı olduğu belirtilmiş fakat zina sayılan cinsel ilişkinin nasıl gerçekleşmesi gerektiği ise belirtilmemiştir. Öğretide bu konu üzerine iki farklı görüş yer almaktadır. İlk görüş cinsel ilişkinin tam ve normal yollardan gerçekleşmesi gerektiğini savunurken15 diğer bir görüş ise bu ilişkinin normal ya da anormal yollardan gerçekleşmesinin fark etmediğini kadın ve erkek arasındaki her türlü cinsi münasebetin zina sayılacağını ifade etmektedir16.

Buna karşılık cinsi münasebette bulunmaksızın başkasıyla flört etme ya da başka türlü bir yakın temas içinde olma zina olarak değerlendirilemez. Yargıtay 2.H.D. 2016/15989 E.2018/4730 K. 9.4.2018 tarihli kararında konuya ilişkin olarak; “davalı erkeğin başka bir kadınla evden çıkarken ve sokakta yürürken görüldüğü anlaşılmakla beraber, evlilik sırasında, bir başka kadınla cinsel birleşmenin gerçekleştiği dosya kapsamı ve tanık beyanlarından anlaşılamamaktadır. Bu nedenle davalı erkeğin bu davranışları zina değil, “güven sarsıcı davranış” niteliğinde olup; Türk Medeni Kanununun 166/1-2. maddesi gereğince boşanmayı gerektiren kusurlu davranıştır.” şeklinde karar vermiştir. Ancak bu yakın davranışlar zinanın varlığına fiili bir karine oluşturur. Çünkü zinada suçüstü çoğu zaman mümkün değildir. Bu nedenle ispat edilen çeşitli olaylar ve olgular bir zinanın varlığı konusunda hakime kanaat verdiği hallerde hakim zina suçüstü tespit edilmemiş olsa dahi boşanmaya hükmedebilir17. Yargıtay 2.H.D. 2019/4012 E. 2019/12142 K. 11.12.2019 tarihli başka bir kararında ise konuya ilişkin; ”toplanan delillerden, davacı kadının dayandığı ve davalı erkek tarafından inkar edilmeyen, erkeğin başka kadınla birlikte, banyoda yarı çıplak vaziyette çekildiği ve samimi durumda oldukları anlaşılan fotoğrafının bulunduğu ve tanık beyanından erkeğin başka kadının yanında yaklaşık 10 gün süreyle kaldığı anlaşılmaktadır. Bölge adliye mahkemesince davalı erkeğin güven sarsıcı davranışlarda bulunduğunun sabit olduğu kabul edilmiş ise de; erkeğin başka kadınla uygunsuz fotoğrafının olması ve başka kadınla birlikte yaşaması, cinsel ilişkinin güçlü karineyle yaşandığına ve dolayısıyla zinanın varlığına delalet eder. Bu durumda erkeğin zinası ispatlanmış olup Türk Medeni Kanunu’nun 161. maddesi koşulları oluşmuştur.”

Aynı zamanda TMK m. 161’de zinanın varlığı için karşı cins olması gerektiği hususu açıkça belirtilmemiş olsa da hukuk sistemimizde zina sebebine dayanarak boşanma davası açabilmek için eşlerden birinin karşı cinsten biriyle ilişki yaşaması gerektiği görüşü hakimdir18. Bu doğrultuda evli bir erkeğin başka bir erkekle veya evli bir kadının başka bir kadınla birlikte olması zina sayılmaz. Ancak aldatılan eş, TMK m. 163’e dayanarak haysiyetsiz bir hayat sürülmesi ya da 166. madde uyarınca evlilik birliğinin temelinden sarsılması gerekçesiyle boşanma davası açabilir19. Öğretide aksi görüşte olan yazarlarda bulunmaktadır. Bu görüşe göre eşlerden birinin, evlilik birliğinin devamı süresince aynı veya karşı cinsten birisiyle birlikte olması arasında herhangi bir fark bulunmamakta ve bu davranış cinsel sadakat yükümlülüğünün ihlali anlamına gelmektedir20.

2.3. KUSUR

Eşlerden birinin eşi dışındaki bir kişi ile girdiği cinsel ilişkinin zina olarak nitelendirilebilmesi için gerekli olan son şart kusurdur. Kusur, doktrinde zinanın sübjektif unsuru olarak nitelendirilmektedir21. Bu koşulun meydana gelebilmesi için eşlerden birinin bilek ve isteyerek eşi dışında karşı cins üçüncü bir kişiyle ilişki yaşaması gerekir.

Zinayı yapan eşin kusurlu olarak atfedilebilmesi için yaptığı eylemi bilerek ve isteyerek yapmış olması gerektiğinden eşin karine olarak ayırt etme gücüne sahip olduğu kabul edilmektedir. Bu doğrultuda ayırt etme gücünden yoksun olan kişi başka birisi ile cinsel ilişkide bulunduğu takdirde kusurlu olmadığı için bu ilişki zina sayılmayacaktır. Fakat ayırt etme gücünü kendi kusuruyla geçici olarak kaybetmiş olan eş başka biri ile cinsel ilişki yaşadığı takdirde kusurlu olduğu için bu ilişki zina sayılacaktır22. Bu kapsamda eşin isteği dışında cinsi münasebette bulunması örneğin kaçırılıp tecavüze uğraması gibi durumlarda zinadan söz edilemez23. Çünkü kaçırılan eşin herhangi bir kusuru bulunmamaktadır.

B- ZİNANIN İSPATI

Zina, mutlak bir boşanma sebebidir. Bu nedenle, davacı eş zina fiilini ispat ettiğinde, hâkim ortak hayatın çekilmez hâle gelip gelmediğini ayrıca araştırmaksızın boşanmaya karar vermekle yükümlüdür. Bu tür davalarda ispat konusu, doğrudan doğruya zina eylemidir. Dolayısıyla davacı eşin, davalının evlilik dışı cinsel ilişkide bulunduğunu kanıtlaması gerekir. Ancak zina eyleminin genellikle gizli yerlerde gerçekleştiği dikkate alındığında, suçüstü yapılması veya doğrudan ispat aranmaz. Tarafların sunduğu dolaylı delillerden hareketle hâkim, zinanın gerçekleştiğine dair fiilî karinelere ulaşabilir. Örneğin; Yargıtay 2. H.D. 26.03.2019 tarih ve 2019/145 E. 2019/3465 K. sayılı  kararı uyarınca; “Tüm dosya kapsamı ve toplanan deliller ile özellikle davacı – karşı davalı kadının tanığı K1’ın beyanından davalı-karşı davacı erkeğin bir kadınla olağanın dışında samimi bir şekilde görüldüğü devamında bu kadınla beraber aynı evde yaşamaya başladığı, akşamları eve beraber geldikleri ayrıca davalı-karşı davacı erkeğin bu evden taşınıncaya kadar da bu durumun devam ettiği anlaşılmaktadır. Gerçekleşen bu durum karşısında davacı-karşı davalı kadının Türk Medeni Kanunu’nun 161. maddesine dayalı boşanma davasının kabulü gerekirken, mahkemece yalnızca davacı-karşı davalı kadının davasının Türk  Medeni Kanunu’nun 166/1. maddesi  uyarınca kabulü doğru değil ise de ne var ki; davacı-karşı davalı kadının kabul edilen boşanma davasına yönelik boşanma hükmü temyizin kapsamı dışında bırakılmak suretiyle kesinleştiğinden, bu hususta yeniden hüküm kurulamayacaktır24. Zina fiilinin ispat edilememesi hâlinde ise boşanma davası reddedilir25.

Türk Medeni Kanunu’nda zinanın nasıl ispat edileceğine dair özel bir şekil şartı öngörülmediğinden, davacı eş zinayı her türlü delille ispat edebilir26. Örneğin Yargıtay 2.H.D  2018/6226 E. 2019/2588 K. 12.03.2019 tarihli kararında;Tüm dosya kapsamı ve toplanan delilerden; davacı karşı davalı kadının tanık beyanları ile hatta bir kısım davalı-karşı davacı erkeğin kendi tanık beyanlarından da görüldüğü üzere, davalı-karşı davacı erkeğin başka bir kadınla beraber olduğunu kabul ettiği ayrıca başka bir kadınla farklı zamanlarda el ele dolaşırken, başka bir zamanda otelde, ayrıca muhtelif zamanlarda öpüşürken görüldüğü, kendi tanığına zaman zaman ilişki yaşadığı kadının evinde kaldığını beyan ettiği, otomobilinin dahi gayrı resmi birliktelik yaşadığı kadının otoparkından çıktığı, davacı-karşı davalı kadın tanıklarınca da erkeğin bu kadınla beraber yaşadığının bilindiği, tüm bu anlatılanlarla birlikte davacı-karşı davalı kadın tarafından dosyaya sunulan fotoğraflar, otel rezervasyon kayıtları ile mail yazışmaları da dikkate alındığında davalı-karşı davacı erkeğin zina eylemini gerçekleştirdiğinin sabit olduğu ve böylelikle davacı-karşı davalı kadının zinaya dayalı boşanma davasını da (TMK m. 161 ) ispatladığı anlaşılmaktadır” şeklinde ortaya koyulmuştur.

Yargıtay farklı bir kararında Yargıtay 2. H.D. 2023/3701 E. 2024/536 K. ve  25.1.2024 tarihli kararında ise;  “CD kayıtlarındaki görüntülerden kim olduğu anlaşılmayan bir erkeğin binaya giriş yapıldığı görünse de kime geldiği belli olmadığı, erkeğin dosyaya sunduğu WhatsApp kayıtlarının kim tarafından kime gönderildiği belli olmadığı gibi kadın tarafından yazışmaların da kabul edilmediği, kim tarafından yazıldığı anlaşılmayan bu mesajların tek başına zinanın varlığına daha doğrusu kadının zina yaptığını ispata elverişli olmadığı, gece geç saatlerde telefon ile konuşma ve mesajlaşmaların zinayı ispata elverişli olmadığı, bu hususun güven sarsıcı davranış olarak kabul edilebileceği ancak erkeğin, kadının açtığı davada bu vakıaya cevap dilekçesi ile dayanmadığı ve kadına kusur olarak yüklenemeyeceği, bu nedenle erkeğin delillerinin toplanmadığı ve davasının ispat edildiği yönündeki istinaf başvuru sebepleri yerinde bulunmadığı, İlk Derece Mahkemesince verilen kararda herhangi bir isabetsizlik bulunmadığı gerekçesi ile usul ve kanuna uygun olan hükme karşı davalı- davacı erkek vekilinin istinaf taleplerinin esastan reddine karar verilmiştir”.

Yukarıdaki iki örnekten de anlaşılacağı üzere, zina eylemini ispata yarayabilecek belirti veya olguların hâkim tarafından dikkatli bir şekilde incelenmesi; yaşam tecrübeleri ve somut olayın özellikleri dikkate alınarak tüm delillerin bir arada değerlendirilmesi gerekmektedir. Hâkim, yaptığı inceleme sonucunda zina eyleminin varlığına vicdanen kanaat getirdiği takdirde taraflar hakkında boşanma kararı verecektir.

C-ZİNA SEBEBİNE DAYALI BOŞANMA DAVASI AÇMA HAKKININ ORTADAN KALDIRAN HALLER

1.HAK DÜŞÜRÜCÜ SÜRENİN GEÇMESİ

TMK m. 161/2 uyarınca zina sebebiyle boşanma davası açılması için iki hak düşürücü süre öngörmektedir. İlk süre, eşin zinasının diğer eş tarafından öğrenilmesinden itibaren 6 ay; ikinci süre ise her halükarda zina eyleminin gerçekleştiği tarihten itibaren 5 yıldır. Bu kapsamda, dava açma hakkına sahip olan eş, diğer eşin zinasını 5 yıl içinde hangi tarihte öğrenirse öğrensin, bu öğrenme tarihinden itibaren 6 ay içinde dava açmak zorundadır. Eylemin üzerinden 5 yıl geçmiş veya öğrenme tarihinden itibaren 6 ay geçmişse, zina sebebine dayanarak dava açma hakkı düşer. Zira her iki süre de zamanaşımı değil, hak düşürücü süredir ve bu süreler hâkim tarafından resen dikkate alınır.

5 yıllık sürenin geçmesi halinde dava hakkı sona erer. Ancak, zina eylemi devam ediyorsa her bir zina fiilinden itibaren yeni bir süre işlemeye başlar ve yeni bir dava hakkı doğar. Bu nedenle, ilk zina eyleminden itibaren 5 yıllık süre dolmuş olsa dahi, son fiilden itibaren işlemeye başlayan süre henüz dolmamışsa zina sebebine dayanarak boşanma davası açılması mümkündür27.

Bununla beraber, zina sebebiyle boşanma davası açma hakkı hak düşürücü sürelerin geçmiş olmasından dolayı düşmüş olsa dahi zina evlilik birliği içerisinde geçimsizliğe neden oluyorsa TMK m.166 hükmüne dayanılarak evlilik birliğinin temelden sarsılması nedeniyle boşanma davası açılabilir28.

2. AF

Af, TMK m.161/3 ‘de düzenlenmiştir. Bu hükme göre; “Affeden tarafın dava açma hakkı yoktur.”. Bu doğrultuda, dava hakkı bulunan eş, zina yapan eşini affetmesi hâlinde dava açma hakkını kaybeder. Af, açık veya örtülü şekilde gerçekleşebilir. Ancak örtülü affın kabul edilebilmesi için, affeden eşin af iradesinin varlığının açıkça anlaşılması gerekmektedir. Zinayı öğrenmiş olmasına rağmen eşin ortak hayata devam etmesi her durumda af olarak nitelendirilemez29. Aynı zamanda affeden eşin affı mutlaka kendi serbest iradesiyle yapmış olması gerekir30.

Bu konu kapsamında, eşin diğer eşin zinasına önceden rıza göstermesi durumunda nasıl bir hukuki sonuç doğacağı tartışma konusu olmaktadır. Bu husus, doktrinde görüş ayrılıklarına yol açmaktadır. Çoğunlukta yazarlar31 ve Yargıtay’a32 göre, kanunda bu yönde bir hüküm bulunmadığından ve zinaya rıza göstermenin ahlaka aykırı olacağından dolayı rızanın af kapsamına dahil edilemeyeceği ve eş rıza göstermiş olsa dahi zina sebebiyle boşanma davası açılabileceği görüşündedirler. Fakat eş zinaya yalnızca rıza göstermekle kalmayıp aynı zamanda teşvik de etmişse bundan sonra açılacak zina davasının hakkın kötüye kullanılması sebebiyle reddedilmesi gerekir33. Doktrinde34 diğer görüş ise, af kavramını geniş yorumlamakta ve eşin zinasına önceden rıza gösterilmesi hâlinde de dava açma hakkının ortadan kalktığını belirtmektedir.

D- ZİNA NEDENİYLE BOŞANMA DAVASINDA MAL PAYLAŞIMI

Türk Medeni Kanunu’nun yürürlüğe girmesiyle birlikte yasal mal rejimi olarak kabul edilen edinilmiş mallara katılma rejimi, eşlerin evlilik süresince ortak emek ve katkılarıyla edindikleri malların, mal rejiminin sona ermesi hâlinde artık değer üzerinden eşit şekilde paylaşılmasını esas almaktadır.

Bu doğrultuda TMK m. 236/1’de ; “Her eş veya mirasçıları, diğer eşe ait artık değerin yarısı üzerinde hak sahibi olurlar. Alacaklar takas edilir.” hükmüne yer verilmiştir. Bu kuralın iradi yasal olmak üzere iki istisnası vardır. İradi istisna, TMK m. 237/1’ de yer alan düzenlemeyle eşlere, artık değere katılma konusunda yapacakları mal rejimi sözleşmesiyle başka bir esas kararlaştırma yetkisinin tanınmış olmasıdır. Yasal istisna ise TMK m. 236/2’ de, zina veya hayata kast sebeplerinden birine dayalı olarak boşanmayla sona eren mal rejiminin tasfiyesi açısından öngörülmüştür.

TMK m 236/2 uyarınca; “Zina veya hayata kast nedeniyle boşanma hâlinde hâkim, kusurlu eşin artık değerdeki pay oranının hakkaniyete uygun olarak azaltılmasına veya kaldırılmasına karar verebilir.” Bu hüküm TMK m 236/1 hükmünün istisnasını teşkil eder. TMK’nın 236/2. maddesinin uygulanabilmesi, boşanma kararının verildiği tarihte eşler arasında geçerli ve yürürlükte bulunan mal rejiminin edinilmiş mallara katılma rejimi olması koşuluna bağlıdır35.

Kusurlu eşin artık değerdeki pay oranının azaltılması veya kaldırılması için mal rejiminin boşanmayla sona ermiş olması şarttır. Bu boşanmanın da zina veya hayata kast nedeniyle olması gerekmektedir. Hakimin kendisine tanınmış takdir yetkisini kıyasen başka boşanma sebepleri açısından da uygulaması mümkün değildir36.

Kanun koyucu, eşin kusurlu olup olmamasını TMK m. 236/2 hükmünde bir şart olarak değil, artık değerdeki pay oranının azaltılacağı veya tamamen kaldırılacağı eşin belirlenmesine yönelik bir ölçüt olarak öngörmüştür. Hakim tarafından pay oranı azaltılacak veya kaldırılacak olan eş, zina yapan kusurlu eştir. Eğer boşanma davası açan eş, diğer eşin zinası nedeniyle tamamen kusursuz ise, hakim, hakkaniyet ilkesine uygun olmak koşuluyla, kusurlu eşin artık değere katılma oranını tamamen kaldırma yönünde takdir yetkisini kullanabilir.

Hakim, TMK m. 236/2 hükmü uyarınca kusurlu eşin artık değerdeki payını azaltırken veya tamamen kaldırırken takdir yetkisini hakkaniyete uygun olarak kullanmakla yükümlüdür. Şıpka ve Özdoğan’a37 göre, somut olayın özellikleri dikkate alınarak, eşin zina veya hayata kast fiilini işleyiş şekli ve sürekliliği, kusurun derecesi, evlilik birliğinin süresi, eşlerin bu birlik içindeki hak ve yükümlülüklerini yerine getirip getirmedikleri, emek ve çalışmaları karşılaştırılarak, sübjektif adalete uygun bir karar verilmelidir. Hâkim azaltma veya kaldırma kararının gerekçelerini, hakkaniyetin neden bu yönde hüküm kurulmasını gerektirdiğini kararında mutlaka belirtmelidir. Kusurlu eşin artık değerdeki payının azaltılması veya kaldırılması yönünde karar verecek olan mahkeme, mal rejiminin tasfiyesini gerçekleştiren mahkemedir.

Sonuç olarak, hâkimin artık değerdeki pay oranının azaltılmasına veya kaldırılmasına karar verebilmesi için dört şartın birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir. Bu şartların ilk üçü, madde metninden de anlaşılacağı üzere; evliliğin zina veya hayata kast nedenlerine dayanan bir boşanma kararıyla sona ermiş olması, eşin kusurlu olması ve azaltma veya kaldırmanın hakkaniyete uygun olmasıdır. Madde metninde açıkça düzenlenmemiş olsa da, hakimin bu yönde karar verebilmesi için aranması gereken dördüncü şart, eşlerin yaptıkları mal rejimi sözleşmesiyle artık değerin paylaşılması konusunda başka bir kural öngörmemiş olmalarıdır. Tüm bu şartların gerçekleşmesi hâlinde, hâkim diğer eş böyle bir talepte bulunmamış olsa dahi azaltma veya kaldırma yönünde hüküm kurabilir38.

E- ZİNA NEDENİYLE MADDİ MANEVİ TAZMİNAT

1. Maddi Tazminat

TMK m. 174/1 hükmü uyarınca, boşanma nedeniyle mevcut veya beklenen menfaatleri zedelenen kusursuz veya daha az kusurlu taraf, kusurlu taraftan uygun bir maddi tazminat talep edebilir. Zina sebebiyle maddi tazminata hükmedilebilmesi için iki koşulun bir arada bulunması gerekmektedir. İlk koşul, tazminat talebinde bulunan eşin boşanma nedeniyle maddi bir zarara uğramış olmasıdır. Bu zarar, mevcut menfaatlerin kaybı şeklinde ortaya çıkabileceği gibi, beklenen menfaatlerin elde edilememesi şeklinde de ortaya çıkabilir. İkinci koşul ise, tazminat talep eden eşin kusursuz veya daha az kusurlu olmasıdır. Zina durumunda, zinada bulunan eş ağır kusurlu kabul edildiğinden39, aldatılan eş kural olarak maddi tazminat talep edebilecek konumdadır.

Zina sebebiyle boşanmada kusur ve nedensellik bağı belirleyici unsurlardır. Zinada bulunan eşin kusuru, kural olarak sabit kabul edilir ve bu kusur, boşanmanın gerçekleşmesi için yeterlidir. Ancak, maddi tazminat talebinde bulunan eşin de kusurlu davranışlarının bulunması durumunda, hakim tarafların kusur durumlarını değerlendirir ve tazminat miktarını buna göre belirler. Bu kapsamda, tazminat talep eden eşin kusuru, tazminat miktarının azaltılmasına veya tamamen reddedilmesine neden olabilir40.

Nedensellik bağı açısından, uğranılan zararın doğrudan boşanmadan ve zinadan kaynaklanması gerekmektedir. Zararın başka sebeplerden kaynaklanması veya boşanma ile zarar arasında uygun illiyet bağının bulunmaması hâlinde maddi tazminata hükmedilmesi mümkün değildir.

Zina sebebiyle boşanmada maddi tazminat miktarının belirlenmesi, hakimin takdir yetkisi kapsamında olmakla birlikte, bu yetki belirli kriterler çerçevesinde kullanılmalıdır. TMK m. 174/1 hükmünde yer alan “uygun bir maddi tazminat” ifadesinin kapsamı belirlenirken çeşitli faktörler dikkate alınır. Hakim, öncelikle tarafların ekonomik ve sosyal durumlarını değerlendirir. Bu değerlendirme kapsamında eşlerin mal varlığı, gelir durumu, yaşam standardı ve sosyal çevreleri gibi unsurlar göz önünde bulundurulur. Evlilik süresi de tazminat miktarının belirlenmesinde önemli bir kriterdir. Uzun süren evliliklerde, eşler arasındaki ekonomik bağımlılık ve beklentiler daha fazla olacağından, tazminat miktarının da buna paralel olarak artması mümkündür. Ayrıca, evlilik süresince eşlerin birbirlerinin mal varlığına yaptıkları katkılar da tazminat miktarının belirlenmesinde dikkate alınır. Zina sebebiyle boşanmanın özelliği gereği, kusur durumu tazminat miktarının belirlenmesinde önem taşır. Zina eden eşin kusuru ağır olmakla birlikte, diğer eşin de bazı kusurlu davranışları varsa, bu durum TBK madde 51 ve 52 hükümleri çerçevesinde tazminat miktarının belirlenmesinde dikkate alınır41.

Aynı zamanda tazminat miktarı, bir zenginleşme aracı olarak değil, gerçek zararın karşılanmasına yönelik olarak belirlenmelidir. Hakim, bu dengeyi gözetirken somut olayın tüm özelliklerini dikkate almalıdır.

2. Manevi Tazminat

TMK m. 174/2 hükmü uyarınca, boşanmaya sebep olan olaylar nedeniyle kişilik hakları saldırıya uğrayan taraf, kusurlu olan diğer taraftan manevi tazminat olarak uygun bir miktar para ödenmesini talep edebilir.

Zina sebebiyle manevi tazminat talep edilebilmesi için belirli koşulların birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir. İlk olarak, manevi tazminat talep eden eşin kusursuz veya daha az kusurlu olması gerekir. Zinada bulunan eş, ağır kusurlu kabul edildiğinden, aldatılan eş kural olarak bu koşulu sağlamaktadır. Ancak aldatılan eşin de bazı kusurlu davranışlarının mevcut olması durumunda, hakim tarafların kusur durumlarını karşılaştırmalı olarak değerlendirmelidir.İkinci koşul ise, boşanmaya sebep olan olaylarla kişilik haklarına saldırı arasında uygun nedensellik bağının bulunmasıdır. Zina fiilinin doğrudan kişilik haklarını ihlal edici nitelikte olması ve bu ihlal ile manevi zarar arasında nedensellik bağının kurulabilmesi gerekmektedir.

4721 sayılı Kanun’un 174/2 maddesi ile kişilik haklarının ihlalinde herhangi bir ağır-hafif şeklinde derecelendirme yapılmamış, manevi tazminata hükmetmek için kişilik hakkının saldırıya uğraması yeterli görülmüştür. Saldırının derecesi İSE ancak manevi tazminat miktarının belirlenmesinde rol oynamaktadır42. Zina sebebiyle boşanmada manevi tazminat miktarının belirlenmesi, hakimin takdir yetkisi kapsamında olmakla birlikte, bu yetki hakkaniyet ilkeleri çerçevesinde kullanılmalıdır. Yargıtay içtihatlarına göre, manevi tazminat bir zenginleşme aracı olmayıp, kişilik haklarına yapılan saldırının neden olduğu manevi zararın telafisi amacını taşımaktadır43.

Hakim, tazminat miktarını belirlerken öncelikle tarafların sosyal ve ekonomik durumlarını göz önünde bulundurur. Bu kapsamda eşlerin yaşam standartları, toplumsal konumları ve mali güçleri önem taşır. Ayrıca evliliğin süresi, zinanın gerçekleştirilme biçimi ve yarattığı toplumsal etki de değerlendirmeye alınması gerekir. Manevi tazminat miktarı belirlenirken TBK’nın 51. ve 52. maddelerinde düzenlenen indirim sebepleri de dikkate alınmalıdır. Özellikle aldatılan eşin de bazı kusurlu davranışlarının bulunması halinde, bu durum tazminat miktarının belirlenmesinde göz önünde bulundurulur.

Aldatılan eşin, eşinin sadakat yükümlülüğünü ihlal ederek ilişki kurduğu üçüncü kişiden manevi tazminat talep etme hakkının bulunup bulunmadığı, doktrinde ve yargı uygulamalarında tartışmalı bir konudur. Bu konunun değerlendirilmesinde öncelikle Yargıtay’ın tutumuna bakmak gerekir.2015 yılına kadar verilen kararlarda, Yargıtay evli bir kişi ile zina eden üçüncü kişinin, aldatılan eşe karşı manevi tazminat ile sorumlu tutulabileceği yönünde kararlar vermiştir. Ancak, Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, 11.06.2015 tarihli iki kararında44 evli bir kişi ile cinsel ilişki yaşayan üçüncü kişiden manevi tazminat talep edilemeyeceğine karar vererek önceki içtihatlarından ayrılmıştır. 2015 tarihli bu kararlardan sonra, Yargıtay istikrarlı biçimde evli bir kişi ile zina eden üçüncü kişinin, salt bu fiil nedeniyle aldatılan eşe karşı manevi tazminat ile sorumlu tutulamayacağı yönünde kararlar vermeye başlamıştır45.

Ancak, Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, 2017 tarihli münferit bir kararında, üçüncü kişinin evli bir kişi ile ilişki kurarak aldatılan eşin aile değerlerine haksız saldırıda bulunduğu gerekçesiyle manevi tazminata hükmedilmesi gerektiğine karar vererek, 2015 tarihli kararlarından farklı bir sonuca ulaşmıştır46. Benzer şekilde, 2017 tarihli bir Yargıtay Hukuk Genel Kurulu (HGK) kararında da, aldatılan eşin, evli olduğunu bilerek eşiyle ilişki kuran üçüncü kişiden manevi tazminat talep edebileceği kabul edilmiştir. Bu karar, üçüncü kişinin fiilinin ahlaka aykırı nitelikte bir haksız fiil olarak değerlendirilmesine dayandırılmıştır47.

Ancak, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu, 06.07.2018 tarihli içtihadı birleştirme kararıyla, aldatılan eşin, eşinin birlikte olduğu üçüncü kişiden salt evli bir kimseyle birlikte olması sebebiyle manevi tazminat talep edemeyeceğine karar vererek bu konudaki içtihatları birleştirmiştir. Bu karar, mevcut uygulamanın istikrar kazanması açısından bağlayıcı nitelikte olup, üçüncü kişiye karşı açılacak manevi tazminat davalarını büyük ölçüde sınırlandırmıştır48.

TMK m. 178 hükmü uyarınca, evliliğin boşanma sebebiyle sona ermesinden doğan maddi ve manevi tazminat talepleri, boşanma kararının kesinleşmesinden itibaren bir yıl içinde ileri sürülmelidir. Bu süre hak düşürücü nitelikte olup, hakim tarafından re’sen dikkate alınır. Sürenin geçmesi hâlinde, maddi ve manevi tazminat talepleri dinlenmez.

F-SONUÇ

Zina, TMK m. 161 uyarınca kusura dayalı, mutlak ve özel bir boşanma sebebi olup, evlilik birliği devam ederken eşlerden birinin karşı cinsten üçüncü bir kişiyle bilerek ve isteyerek cinsel ilişkide bulunmasını ifade eder. Zina sebebiyle boşanma davası açılabilmesi için mevcut ve geçerli bir evliliğin bulunması, karşı cinsten bir kişiyle cinsel ilişkinin gerçekleşmesi ve bu fiilin kusur unsuru taşıması gerekmektedir.

Zinanın ispatında doğrudan delillerin (örneğin fotoğraflar, otel kayıtları, tanık beyanları) yanı sıra dolaylı deliller ve fiilî karineler de dikkate alınabilir. Ancak, sırf telefon görüşmeleri, mesajlaşmalar veya flört niteliğindeki davranışlar tek başına zina fiilinin ispatı için yeterli kabul edilmemektedir. Hakim, tüm delilleri bir bütün olarak değerlendirip zina fiilinin gerçekleşip gerçekleşmediğine vicdani kanaatine göre karar verir. Zina fiilinin ispatlanması hâlinde, hakim evlilik birliğinin temelinden sarsılıp sarsılmadığını araştırmaksızın doğrudan boşanmaya karar verir.

Zina nedeniyle boşanma davası açma hakkı, belirli süre sınırlamaları ve affetme durumu gibi şartlara tabidir. TMK m. 161/2 hükmüne göre, zina sebebiyle boşanma davası açabilmek için iki hak düşürücü süre öngörülmüştür. İlk süre, eşin zinasını öğrendiği tarihten itibaren 6 ay; ikinci süre ise zina fiilinin üzerinden 5 yıldır. Bu sürelerin geçmesi hâlinde zina sebebiyle boşanma davası açılamaz. Ancak, zina fiili devam ediyorsa, her yeni fiilden itibaren yeni bir dava hakkı doğar.

Zina sebebiyle boşanma davası açma hakkı, affetme durumunda da kalkabilir. TMK m. 161/3’e göre, zina yapan eş affedildiğinde, affeden eşin dava açma hakkı ortadan kalkar. Affın açık veya örtülü olması mümkündür.

Zina nedeniyle boşanma davalarında mal paylaşımı, TMK m. 236/2’de düzenlenmiştir. Edinilmiş mallara katılma rejimi çerçevesinde, boşanma nedeniyle mal rejimi sona erdiğinde, kusurlu eşin artık değerdeki payının azaltılması veya kaldırılması mümkündür. Ancak, bu uygulama yalnızca zina veya hayata kast nedeniyle boşanma durumunda geçerlidir ve hakim, kusurlu eşin payını azaltırken hakkaniyete uygun bir karar verir. Hakim, tarafların ekonomik ve sosyal durumlarını, evliliğin süresini ve eşlerin emek katkılarını dikkate alarak bu kararı verir.

Zina sebebiyle boşanma durumunda maddi ve manevi tazminat talepleri de mümkündür. TMK m. 174/1’e göre, boşanma nedeniyle maddi zarar gören ve daha az kusurlu ya da kusursuz olan eş, kusurlu taraftan uygun bir maddi tazminat talep edebilir. Tazminat miktarı, tarafların ekonomik ve sosyal durumlarına göre belirlenir. Manevi tazminat ise TMK m. 174/2’ye göre, kişilik haklarına saldırıya uğrayan taraf tarafından talep edilebilir. Zina, doğrudan kişilik haklarına saldırı oluşturduğundan, aldatılan eşin manevi tazminat talebi genellikle kabul edilir. Bununla birlikte, üçüncü kişiden manevi tazminat talep edilip edilemeyeceği konusu, Yargıtay kararlarında tartışmalı bir konu olmuştur ve 2015 sonrası Yargıtay, üçüncü kişiye karşı manevi tazminat talep edilmeyeceğine karar vermiştir. Tüm bu talepler, boşanma kararının kesinleşmesinden itibaren bir yıl içinde yapılmalıdır.

Sonuç olarak, zina, Türk Medeni Kanunu’na göre özel ve mutlak boşanma sebebi sayılan bir durumdur ve hukuki sonuçları itibariyle önemli etkiler doğurur. Bu durum, evlilik birliğinin sona ermesine, mal paylaşımı ve tazminat taleplerine yol açabilir. Zina sebebiyle boşanma davalarında, ilgili tarafların haklarının korunması büyük önem taşır.

  1. Oğuz Ersöz, ‘Türk Hukukunda Zina Sebebiyle Boşanma’ (2 th edn. On İki Levha Yayıncılık 2022) 40. ↩︎
  2. Zeki Zorlu, Boşanma Davalarında İspat (2023) 1(1) Konya Barosu Dergisi  20. ↩︎
  3. Mustafa Dural/Tufan Öğüz/Mustafa Alper Gümüş, ‘Türk Özel Hukuku Cilt 3 Aile Hukuku’ (12 th edn. Filiz Kitabevi 2016) 103. ↩︎
  4. Ahmet M. Kılıçoğlu, ’Aile Hukuku’ (1th edn Turhan Kitabevi 2015) 114. ↩︎
  5. Yargıtay 2.H.D 140/ 1900 (Erişim Tarihi 25.04.2025 ) ( Lexpera ). ↩︎
  6. Diren Yeğin, Türk Hukukunda Boşanma Sebeplerinin İncelenmesi (2022) 161 TBB Dergisi 229. ↩︎
  7. Kararın tam metni için bkz. http://www.resmigazete.gov.tr/arsiv/22860.pdf, (Erişim Tarihi:28.04.2025) ↩︎
  8. Kararın tam metni için bkz. http://www.resmigazete.gov.tr/arsiv/23638.pdf, (Erişim Tarihi:28.04.2025) ↩︎
  9. Ersöz (n 1) 32-35. ↩︎
  10. Selahattin Sulhi Tekinay, ‘Türk Aile Hukuku’ (Gözden Geçirilmiş ve Genişletilmiş 3. Bası Beta Yayınevi 1978) 190. ↩︎
  11. Berna Berfin Kaya, Medeni Hukukta Zina (Yüksek Lisans Tezi, Atılım Üniversitesi SBE, 2020) 32. ↩︎
  12. Ömer Uğur Gençcan, ‘Boşanma Hukuku’ (8th edn. Yetkin Yayıncılık 2019) 141. ↩︎
  13. Dural, Öğüz, Gümüş (n 3) 105. ↩︎
  14. Kaya (n 8) 34. ↩︎
  15. Bilge Öztan, ‘Aile Hukuku’ , (6 th edn. Turhan Kitabevi 2015) 647. ↩︎
  16. Gençcan (n 9) 146, Kılıçoğlu (n 4) 116. ↩︎
  17. Dural, Öğüz, Gümüş (n 3) 105. ↩︎
  18. İnci Biçkin, Medeni Yasa’da Zina Nedenine Dayalı Boşanma ve Sonuçları (2006) 80(5) İstanbul Barosu Dergisi 1875-1903 1884. ↩︎
  19. Dural, Öğüz, Gümüş (n 3) 104 ; Tekinay (n 7) 190-191. ↩︎
  20. Kılıçoğlu (n 4) 116; Kaya (n 8) 35; Emel Badur, Gamze Turan Başara “Aile Hukukunda Sadakat yükümlülüğü Ve İhlalinden Kaynaklanan Manevi Tazminat İstemi” (2016) 65(1) Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi 101-136. 106. ↩︎
  21. Bahattin Aras, ‘Boşanma Davalarında Yargılama Usulü ve Aile Mahkemeleri’, (2th edn, Adalet Yayınevi, 2011) 168, Ersöz (n 1) 87. ↩︎
  22. Öztan (n 12) 648;  Ersöz (n 1) 83. ↩︎
  23. Dural, Öğüz, Gümüş (n 3) 104. ↩︎
  24. Yargıtay 2.H.D. 145/3465 (Erişim Tarihi 25.04.2025 ) ( Lexpera ) ↩︎
  25. Zorlu (n 2) 20; Dural, Öğüz, Gümüş (n 3) 105. ↩︎
  26. Öztan (n 12) 649. ↩︎
  27. Dural, Öğüz, Gümüş (n 3) 106. ↩︎
  28. Yeğin (n 6) 231. ↩︎
  29. Dural, Öğüz, Gümüş (n 3) 107. ↩︎
  30. Turgut Akıntürk, ‘Türk Medeni Hukuku, Aile Hukuku’ (15 th edn. Beta Yayıncılık 2013) 247. ↩︎
  31. Akıntürk (n 30) 248; Biçkin (n 18) 1891; Ayşe Esra Çetin, Alpay Çalışkan, Halil Polat, ‘Hukuk Davaları Rehberi (5. Cilt) Aile Mahkemesine İlişkin Davalar’ (1 th edn Adalet Yayınevi 2015) 181. ↩︎
  32. Yargıtay, 2. HD., 01.04.1949, 7156/1754: “Davalının, başka kadınla yaşadığı şehadetle tahakkuk etmiştir. Bu yüzden davacının ayrı yaşamakta haklı olduğu anlaşılmıştır. Davacının kocasının bu kadınla yaşamasına razı olması ahlaki olmadığından bir mukavele mevzuu olamayacağı gibi af hükmünden de sayılmaz. Bu sebeple verilen boşanma kararı doğrudur.” ↩︎
  33. Dural, Öğüz, Gümüş (n 3) 107. ↩︎
  34. Ferit Hakkı Saymen, Halid Kemal Elbir, ‘Türk Medeni Hukuku Cilt 3 Aile Hukuku’, (2 th edn. Hak Kitabevi 1960) 245; Hıfzı Veldet Velidedeoğlu, ‘Türk Medeni Hukuku Cilt 2 Aile Hukuku’ (5 th edn. Nurgök Matbaası 1965) 198 ↩︎
  35. Emel Badur, Zina veya Hayata Kast Nedeniyle Boşanma Halinde Kusurlu Eşin Artık Değerdeki Payı,(2016) 1(2)  Çankaya Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi 39-63. ↩︎
  36. Badur (n 35) 39-63. ↩︎
  37. Şükran Şıpka, Ayça Özdoğan, ‘Eşler Arasındaki Malvarlığı Davaları’ (2 th edn. On İki Levha Yayıncılık 2015) 412. ↩︎
  38. Badur (n 35) 39-63. ↩︎
  39. Yargıtay 2.H.D. 2013/23053 E. 2014/7166 K. ,27.3.2014 tarihli kararında “Mahkemece davacı kocanın şiddet uyguladığı, davalı kadının da zinası nedeniyle taraflar eşit kusurlu kabul edilerek Türk Medeni Kanunu’nun 161. maddasi uyarınca tarafların boşanmalarına karar verilmiş ise de, yapılan yargılama ve toplanan delillerden, zina ilişkisi içerisinde olan kadının, davacı kocaya nazaran ağır kusurlu olduğu anlaşılmaktadır.” ↩︎
  40. Yargıtay 2.H.D. 2016/16396 E. 2018/5651 K. , 25.4.2018 tarihli kararında: “Toplanan delillerden, yukarıda 1. bentte de açıklandığı üzere, boşanmaya neden olan olaylarda davacı kadın tam kusurludur. Tam kusurlu eş yararına maddi ve manevi tazminata (TMK m. 174/1-2) hükmolunamaz.” ↩︎
  41. Yargıtay 2.H.D. 2023/4772 E. 2024/3971 K. 29.5.2024 tarihli kararı “4721 sayılı Kanun’un 4 üncü maddesi ile 6098 sayılı Kanun’un 50 nci ve 51 inci maddesinde düzenlenen hakkaniyet ilkesi nazara alınarak 4721 sayılı Kanun’un 174 üncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca daha uygun miktarda maddî tazminat takdiri gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması bozmayı gerektirmiştir.” ↩︎
  42. Emine Serin Of, Boşanma Davalarında Manevi Tazminat, (2012) 3(10) TAAD, 253-270 260. ↩︎
  43. Yargıtay 2.H.D 1975/9403 E. 1976/625 K. 29.01.1976 tarihli kararı; “Manevi tazminat, bozulan manevi dengenin yerine gelmesi için kanunun öngördüğü bir telafi (giderme) şekli olup, eylemle tazminat tutarı arasında adaletli bir orantının bulunması zorunludur. Aksi halde manevi tazminat kişi için zenginleşme aracı haline getirilmiş olur. Oysa kanun koyucunun amacı bu değildir.”;Yargıtay 3. H.D. 2016/21667 E. 2017/11157 K. 6.7.2017 tarihli kararı ↩︎
  44. Yargıtay. 4. HD. 2014/10048 E. 2015/7764 K. 11.06.2015 tarihli kararı;  4. HD. 2014/8510 E. 2015/7762 K. 11.06.2015 tarihli kararı (Erişim Tarihi: 03.05.2025) Lexpera ↩︎
  45. Yargıtay 4. HD. T. 13.01.2016, E. 2015/1931, K. 2016/315; 4. HD. T. 11.01.2016, E. 2015/570, K. 2016/171; 4. HD. T. 06.03.2017, E. 2016/9551, K. 2017/1358;4. HD. T. 03.05.2016, E. 2015/7077, K. 2016/5999 ↩︎
  46. Yargıtay 4. HD. 2016/7014 E. 2017/1999 K. 17.04.2017 tarihli kararı ↩︎
  47. ’ …dava dışı eşin, evlilik birliğinin gerektirdiği sadakat yükümlülüğü bulunmakla birlikte; onun evli olduğunu bilen ve buna rağmen onunla ilişkiye giren davalı kadının da dava dışı kocanın sadakatsizlik eylemine katıldığında ve her ikisinin de bu haksız eylemlerinden birlikte ve müteselsilen sorumlu olduklarında kuşku bulunmamaktadır. O halde olayda, 818 Sayılı Borçlar Kanunu’nun 50. maddesinde düzenlenen birden fazla şahsın müşterek kusurlarıyla bir zarara yol açmaları, diğer bir deyimle tam teselsül hali mevcut olup, davalı doğan zarardan, davacının eşi ile birlikte müteselsilen sorumludur. Müteselsilen sorumluluğun bulunduğu durumda da davacı, alacağını sorumluların tamamından isteyebileceği gibi bunlardan biri veya birkaçından da isteyebilir. Bunlardan birisinin ölmüş olması diğerini sorumluluktan kurtarmaz. Zarar gören dilerse davasını bu kişiye yöneltebilir. Şu durumda; sorumlulardan birisi olan davacının eşinin vefat etmesi, teselsül ilişkinde bulunan davalının sorumluluğunu ortadan kaldıracak bir olgu olarak kabul edilemez ve davalının haksız eyleminin varlığını ortadan kaldırmaz. Böylece, evli bir kimsenin evlilik dışı birlikteliği, diğer eşin sosyal kişilik değerlerine saldırı niteliğinde olduğu gibi, bu eyleme katılan kişinin eylemi de bundan ayrı düşünülemez. Dolayısıyla, bu eyleme evliliği bilerek katılan kişi de diğer eşin uğradığı zarardan sorumludur. Nitekim aynı ilke Hukuk Genel Kurulu’nun 24.03.2010 gün ve 2010/4-129 E.-173 K. sayılı kararında da benimsenmiştir. Sonuç itibariyle, davalının davacının eşi ile evli olduğunu bilerek duygusal ve cinsel ilişkiye girdiğinin tarafların ve mahkemenin kabulünde olmasına göre; davalının sorumluluğu ahlaka ve adaba aykırılık sebebiyle gerçekleşen “haksız fiil”den kaynaklanmakta; dava da yasal dayanağını haksız fiile dair hükümlerden almaktadır. Türk Medeni Kanunu’nun 185. maddesinde yer alan “evlenmeyle eşler arasındaki evlilik birliği kurulmuş olur… Eşler birlikte yaşamak, birbirine sadık kalmak ve yardımcı olmak zorundadırlar.” biçimindeki düzenleme gereğince, evli bir kimsenin evlilik dışı birlikteliği, diğer eşin sosyal kişilik değerlerine saldırı niteliğindedir. Bu eyleme evliliği bilerek katılan kişi de diğer eşin uğradığı zarardan sorumludur. Ayrıca eşlerin bu yüzden boşanmış olup olmaları da önem taşımaz. Bu sebeplerle somut olayda mahkemece davalının açıklanan şekilde gerçekleşen eyleminden sorumluluğu kabul edilerek davacı eş yararına tazminata hükmedilmesi yerindedir.’’ (Yargıtay HGK. T. 22.03.2017, E. 4-1334, K. 545) ↩︎
  48. Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurul Kararı, T. 06.07.2018, E. 2017/5, K. 2018/7, RG. 08.12.2018, 30619. ↩︎

Tags: